20 Eylül 2010 Pazartesi

GEZİ NOTLARI: KALKAN


Ne yolculukmuş bu 2 ay sürdü! Yolculuk dönüşü tatilin Ankara'da devam etmesi üzerine ramazanın gelmesi derken bizim bir haftalık tatil etti iki aylık yokluk... Üstelik ramazan ayı yemek bloglarının hareketlendiği bir süre olması bile bana etki etmedi :) Neyse geldik ya buna da şükür.. Üstelik ben arada boş durmadım reçeller yaptım, tarifler denedim üstelik gezileri fotoğrafladım ki bloguma ekleyebileyim. Bayramda da eşimin memleketi olan Gaziantep'e gittik onun fotoğrafları da yolda ama önce yaz tatilimin fotoğrafları var.

Bu sene Kaş-Kalkan taraflarındaydık. Oraları çok sevdik. Antalya'yı sevip de sıcağı ve kalabalığından bunaldıysanız size göre.. Farklı doğası ve turist yapısıyla çok kaliteli bir tatil yöresi. Orhan Veli diyor ya "Gemliğe doğru denizi göreceksin, şaşırma" işte siz de Kalkan yolunda tepeyi aşınca denizi göreceksiniz. Üstelik begonvillerle donanmış beyaz evler karşılayacak sizi.. Evlerle doldurularak harap edilmiş doğayı görüp içiniz acıyacak sonra. Sizden önce oraları keşfedip de çoktan havuzlu villalara sahip olmuş İngilizlerin sayısının çokluğuna şaşıracaksınız belki de. ama yine de çok seveceksiniz bence Kalkan'ı. Ben doyamadım ne Kaş'a ne Kalkan'a. Zaten hep böyle kasabaları sevmişimdir tatillerde büyük oteller yerine. Kaldığımız dört günde hep karar vermeye çalıştım Kaş mı güzel Kalkan mı diye, sanki tercih yapma zorunluluğum varmış gibi :) Zaten ikisinin arası yarım saat, istediğin zaman istediğin yerdesin.. Kalkan için kalacak yer ararken liman yerine Kalamar koyunu seçin derim, püfür püfür esiyor çok keyifli...
Kalkan 'dan başlayalım anlatmaya...

Kalkan' ın birbirinden güzel sokakları ve evleri....


Yamaçta yer aldığı için her yer yokuş, biraz yorucu olabiliyor ama her yerin manzarası güzel ve evler çok zevkli olduğu için yorgunluğunuzu unutuyorsunuz...


Duvardaki objelere bayıldım, o balkonda keyif yapılmaz mı!




Çarşısı ve renk renk bez fenerler...


Kalkan restaurant yönünden çok zengin bir yer.. Limandaki cafe ve restaurantlar çok kaliteli, çalışanları çok deneyimli, yemekler çok lezzetli ama bir o kadar da pahalı... Üstelik yemek saatinde rezervasyonsuz gittiğinizde yer bulamıyorsunuz... Her yer İngiliz!



Patlıcanı çok seven biri tarafından açılmış çok güzel bir yer Aubergine ...Özellikle et yemekleriyle çok ünlüymüş.. Ama biz balık yedik denizdeyiz diye :) Aklım et yemeklerinde kaldı....

Yemekten sonra masadan kalkın rahat koltuklarına geçin ve birşeyler için sokakta eğlenen insanları izleyerek ve müzik dinleyerek...

Sabah Kaş' a doğru yola çıkıyoruz.. Virajı dönerken müthiş bir deniz karşılıyor sizi... Tabi önce bu manzarayı görmek için yol kenarında park etmiş araçlar. Ünlü Kaputaş plajı.. Rengiyle ve dalgarının sesiyle çağırıyor sizi.. Dayanamayıp iniyorsunuz 200 e yakın merdivene adırmadan... Suyu çok güzel, serin ve çok temiz.. Mutlaka uğramanız gereken bir yer...



Yarın:Kaş

27 Temmuz 2010 Salı

Yolculuk Vakti

İsyan günlerin başlığı da resmi de çok sıktı değil mi artık. Farkedeli çok oldu ama elim gitmedi bir türlü birşeyler yapmaya, daha doğrusu o kadar yoğundum ki buraya adapte olamadım. Ama artık o yoğunluk azaldı, yapmam gerekenleri tamamlamış olmanın hafifliği var üzerimde.. Üstelik yıllık iznimi de almışım artık tatil zamanı.. Şöyle bir yolculuk yapalım atalım yılın yorgunluğunu üzerimizden. Sonra bomba gibi geleyim , sitemle eski güzel günlere dönelim :)
Herkese güzel günler...

11 Mart 2010 Perşembe

İsyan Günler....


Yine bir kaç tarif ekleyip kaçtığımın farkındayım. Ama inanın aşağıdaki salatadan pek bir farkı yoktu geçen sürenin. Ne çok tatlı geçti ne de tatsız... Salata tadında; sade ve sakin... Sanmayın ki salataları sevmem aksine çok severim. Ama arada şöyle tereyağlı bir iskender ya da sosu bol bir profitrol de olmalı insan hayatında. Karışık oldu biraz sanırım :) Yani anlayacağınız son 1 ay benim için hem sağlıklı beslenmeye ve yaşamaya çalışmakla hem de yeni hedefler koyup uygulamak için uğraşmakla geçti.. Son zamanlarda ne çok eğlenceli bir aktivite yaptığımı hatırlıyorum ne de Burger King'ten menü yediğimi :) Durgun bir dönemdi yani. Sayfayı açıp yazasım gelmedi hiç.. Mutfağa girip yeni tarifler denemek de. Kitap okuyayayım, uyuyayım, uzun yürüyüşlere çıkayım istedim. Kendi kendime kalayım. Ama olmuyor her zaman her istediğimiz. Beklentiler, yapmanız gerekenler engel oluyor. Bencil olmalı biraz insan, kendi için yaşamalı bazen de. Arkasına bakmadan çıkmalı, kim ne der diye düşünmemeli, bırak biri de kötü desin hakkında. Sen nasıl mutlu olacaksın, sen ne istiyorsun onu düşün. Bırak insanların ne istediğini, ne düşündüğünü.. Günler geçiyor, kış nasıl geçti anlamadın baharı da kaçırma.
Daha yapacakların var senin, yarın yaparım dediklerin birikiyor... Canın ne istiyor, seni ne mutlu edecek, ne hedeflerine götürecek bunları düşün ve yapmaya başla..

Aslında bunlar değildi yazacaklarım, tatlı tarifi verecektim, bahçedeki sebzelerimden bahsedecektim, son günlerde neler yaptığımı anlatacaktım. Bir daha ki yazıya artık, şu isyankarlığımı bir atayım üzerimden hemen geleceğim...

28 Ocak 2010 Perşembe

Ton Balıklı Salata



"Uzun zamandır beklenen kar sonunda Ankara'ya yüzünü gösterdi. Okulların tatil olmasını fırsat bilen Ankaralılar yaşları kaç olursa olsun kar topu oynayıp gönlünce eğlendi." :)) Haber bültenlerinde dönüp duran cümle, yazımın da giriş cümlesi olsun istedim.. Cuk oturdu çünkü. :) İki gündür çok mutluyuz her yeri bembeyaz örten karın yağmasıyla. Artık ümidi kesmiştim , bu sene yağmayacak diye. 15 günlük hava durumu gösteren sitelere bile bakıyordum artık var mı ihtimal diye. O kadar mı istiyordum o kadar yani :) "E peki niye, noldu yani kar yağdı da" diyen duygusuzlara sesleniyorum :) Siz hiç ilkokulda kar yağmasını bekleyip de karın en çok yağdığı gün hasta olup, okula gidemeyip sadece pencereden karı izlemekle yetindiniz mi hiç, arkadaşlarınız karda yuvarlanırken?? :))) İşte ben o pencereden bakan çocuktum. Hah! Tamam abarttım ama her kar yağdığında o gün geliyor aklıma napim. Ha bi de, ben gece yatmak üzereyken karın yağmaya başladığını görüp gülümseme ile uykuya dalmayı, sabah uyanır uyanmaz heryerin bembeyaz olduğunu görüp şaşırıp sevinmeyi, kapıyı açınca karın aydınlığının yüzüme vurmasını, kara basınca çıkan sesi, karın sayesinde gece bile aydınlık olmasını ..... seviyorum. İşte bu yüzden mümkünse bugün yağmur yağmasın kar da ölece kalsın haftasonu da biraz mutlu olalım..
* * *
İşte böyle bırakmışım yazıyı dün ve işe dalıp getirememişim devamını. Tabi sonra olanlar oldu ve yağmur yağdı bizim hafta sonu kar keyfi de hayal oldu.

Hala burdaysanız ve yazıyı okuyorsanız yukarıdaki salataya gelelim. Efendim, ton balıklı salatayı sevgili eşim yapmış olup, oldukça lezzetlidir. Eşim yemek konusunda benden de beceriklidir, daha ne tarifleri vardır da fotoğrafı çekilmeden tükendiği için siteye koyamadım. :)) Acaba bu cümlelerden sonra akşam yemeğinden sıyrılabilir miyim :)

Akşam yemeğinde yanında kepek ekmeğiyle gayet doyurucu oluyor. Böyle güzel bir salata olsun başka yemek aramam. Eğer diyette değilseniz salatada mutlaka eşimin özel sosu olan aşağıdaki tarifi kullanmalısınız, salatanın olayı bu sosta.

Ton Balıklı Salata:
Iceberg, kara lahana, etli kırmızı biber, domates ve salatalık yıkanır, konserve mısırın süzgeçte suyu süzülüp yıkanır. Malzemeler istediğimiz formda doğranır ve servis tabağına kat kat dizilir. Ton balığının yağı süzülür ve salataya eklenir. Salatanın sosu da hazırlanıp üzerine gezdirilir.

Salata sosu: Yarım su bardağı yoğurdun içine, 1/3 çay bardağı zeytinyağı, 1 yemek kaşığı mayonez, 3 yemek kaşığı nar ekşisi ve tuz iyice çırpılır.


Not: 1-Sosun miktarları ortalama verilmiştir, damak tadınıza göre azaltıp çoğaltabilirsiniz.
2- Ton balığı zaten yağlı olduğu için bu sos yerine sadece tuz ve limon kullanabilirsiniz.


Afiyet olsun.

10 Ocak 2010 Pazar

Metabolizma Hızlandırıcı Çay

Yaklaşık on dakikadır yazmaya başlıyorum ama televizyondan gözümü alamadım bir türlü. Sanmayın ki bir program açık, tam tersi reklamlar oynuyor. Önce dans ederek uçan ineklere takıldı gözüm, sonra sakız reklamındaki falını okuyan köylü güzeline "bırak maçı kim kazanırsa kazansın sen hayatının golünü atmışsın" vayyy! Oh bee , eşim kanal değiştirdi neyseki de ben de kendime geldim :)) Bu arada ekrana o kadar boş bakmışım ki, parmaklarım havada ne yazacağımı düşünürken yandan bir ses duyuldu "yarına biter mi yazın?" diye :))

Bu günlerde bir siteye takıldım. Mevsimlerden Roma adlı sitenin yazarı Mehtap Hanım 4 ihtisaslı bir doktor. Sitesinde sağlıklı yaşam ve zayıflama ile ilgili bilgiler veriyor. Sadece bilgi vermekle kalmıyor sizi zayıflamak için inanılmaz derecede motive ediyor.Hatta geçtiğimiz yaz bir zayıflama sınıfı oluşturmuş arkadaşlar, Mehtap hanımın bilgileri ışığında.Çok güzel başarı öyküleri var . Bunlar dışındaki yazıları da çok akıcı ve keyifli.

Siteyi bir haftadır takip etmeme rağmen bir çok not aldım. Bunlardan biri de metabolizma hızlandırıcı çay. Bu çayı daha önceden de duymuştum ama yapmamıştım. Mehtap hanımdan da okuyunca bugün yaptım ve çok beğendim. Çay metabolizmayı hızlandırıyor ve kilo vermeyi kolaylaştırıyor. Sadece kilo için düşünmeyin bu kış günlerinde çok faydalı ve öksürüğe de iyi geliyormuş. Ben de hemen içtim ve fotoğrafını da çektim sizin için. Buyrun yapılışı:
  • 1 büyük elma ve 1 limonu dörde bölün (ezerseniz daha iyi olur)
  • 1 tatlı kaşığı tane karabiber
  • 1 çubuk tarçın
  • 4-5 adet karanfil
Malzemelerin hepsini 3 litre suyun içinde su 1,5 litre kalana kadar kaynatın.
Öğünler sonrasında birer fincan için.
Ben yarın termos bardağa koyup işyerine götürücem ve içicem.

Herkese mutlu sağlıklı günler....



24 Aralık 2009 Perşembe

Tencerede Portakallı Kek


Bu sıralar fırından başka yerlerde pişebilen kekleri yayınlıyorum farkındayım :) İşte bu da tencerede pişen kekimiz. Tarifi müdürüm Şule Hanım'dan aldım. (Bu arada Şule Hanımdan daha çok tarif gelecek gibi, bekliyorum ve bu tarif için ayrıca teşekkürler:))
Kekin yapılışı çok pratik ve oldukça lezzetli. Üstelik tencerede pişmesi de ayrıca keyifli. Fırında poğaça ya da böreğiniz pişerken kekiniz de ocakta pişiyor. Ohh miss gibi. Aslında bu kek pasta keki olarak da yapılıyormuş. Portakal suyu yerine su koyuyorsunuz, sünger gibi yumuşak bir pasta kekiniz oluyor. İsterseniz un miktarını azaltıp kakaolu da yapabilirsiniz.
Bizim evde nüfus az olduğu için yarım ölçü yaptım o yüzden daha küçük bir tencere kullandım dolayısıyla biraz kalın ve bombe oldu.Ama normal tencerede daha iyi oluyor.
Kekin üstü kızarmadığı için, portakal kabuğu rendesi renk katıyor. İsterseniz üzerine krema da sürebilirsiniz.
Kek pişer pişmez ocaktan alın ve tencereden çıkarın yoksa benimki gibi tabanı yanabilir :)

Malzemeler:
  • 5 yumurta
  • 4 kahve fincanı toz şeker
  • 6 kahve fincanı un
  • 1 çay bardağı portakal suyu
  • 1 paket kabartma tozu
Şerbeti için:
  • 3 portakal
  • 7 yemek kaşığı şeker
Yapılışı:
  1. Geniş teflon tencereyi margarinle yağlayın. (30 cm'lik pilav tenceresi çok uygun)
  2. Yumurta ve şekeri beyazlaşana kadar çırpın.Portakal suyunu ekleyip tekrar çırpın ve en son kabartma tozu ilave edilmiş unu da katıp çırpın ve tencereye dökün.
  3. Tencerenin ağzını kapatın ve tabanına en uygun ocak gözüne koyup altını en kısığa getirin. Ağzı kapalı şekilde 45 dk pişecek. Bu sürede kapağını hiç açmayın.
  4. Bu arada şerbeti hazırlayın. Bunun için, bir portakalı kabuğu ve posasıyla birlikte rendenin en küçük tarafında rendeleyin. İkisinin de suyunu sıkın. 7 kaşık şekeri ekleyip ocakta 3-5 dk kaynatın. Şerbeti soğumaya bırakın.
  5. Kek ılık, şerbet soğukken şerbeti üzerine gezdiriyoruz.

Afiyet olsun...

Mutlu haftasonları!

Özür: Çok acele çekildi ve ışık yetersiz olduğu için fotoğraflar pek hoş çıkmadı çaktırmayın :)

21 Aralık 2009 Pazartesi

Mikrodalgada Islak Kek (8 Dakikada)

Bulutlu ve soğuk bir Ankara.. Keşke evde olsaydım, keşke Türkiye'de de "yorgan izni" olsaydı dedirten bir gün.. Keyifsiz ve yorgun bir ben..
Alarmın sesiyle uyandığımda "herhalde daha sabah olmadı" dedirten karanlık bir hava karşıladı bu sabah.. Sonrasında; yağmur altında, elde çalışılmayı bekleyen ve her yere taşınan kitaplarla beklenen ve geç gelen bir servis, yağmurdan dolayı oluşan yoğun bir trafik ve çoğu kişinin pazartesi sendromunda olduğu bir işyeri.. Ve bunlara bağlı olarak hiç bir şey yapamayan daha yorgun ve keyifsiz ben...
Öğleden sonra olduğunda yavaş yavaş kendime gelmeye başladım ve aslında herşeyin o kadar da can sıkıcı olmadığını farkettim. (Neyseki okuduğum kitapların bir faydası olmuş :)) Algılarım geç de olsa açılıyo) Önce sabah zor kalksam da güzel bir işim olduğu, sabah beni işe getiren bir servis olduğu ve Ankara'nın yağmurlu, kendine has havasını yaşayabildiğim için, hatta hala ders çalışacak azimde olduğum için o kitapları taşıdığıma falan da sevindim :)) Hehehe :))

İşte öyle.. Ha bu arada yorgan izni diye bir şey var arkadaşlar belki duymuşsunuzdur. İngiltere ve ABD 'de bazı şirketlerde çalışanlara tanınıyor bu hak. Sabah kendinizi iyi hissetmediğiniz, yataktan çıkmak istemediğiniz zaman telefon açmanız yeterli patrona. "patroncum bugün keyfim yok, işe gelesim yok ,öle yataktan çıkıp hazırlanamam, zaten hiç çalışasım da yok" diyosun. Patron da "tamam canım senin keyfin yerinde olsun yeter ki iş de neymiş" diyor. Bu ahkamı kesme hakkınız yılda 4 kez. Eh o da bişeydir.. Acaba buralarda da çıkar mı bu yasa... Emekli olmama 30 yıl var dersek ehh ümit kesilmez...

Eğer hala sıkılıp bu sayfayı kapatmadıysanız aşağıdaki muhteşem tarifi vereyim artık..

Mikrodalgayı yemek ısıtmak, buzlu gıdaları çözdürmek dışında kullanmaya merak sardım bu sıralar.İşte browni de bu merak esnasında bu siteden bulduğum tarif.. Canım Ailem' i izlerken reklam arasında yapayım dedim. Süper hızlı ve harika bir lezzet.. Acil misafirler için de can kurtarıcı... Çay demlenedursun kekiniz hazır.....
İki gün üst üste yaptım, eşim ve benim iş arkadaşlarımız tattı herkes merakla tarif bekliyor...
Hemen tarife geçeyim....


Malzemeler:

  • 1 su bardağı süt
  • 1,5 su bardağına yakın şeker
  • 1 çay bardağı sıvıyağ
  • 3 dolu yemek kaşığı kakao
  • 2 adet yumurta
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 su bardağından biraz fazla un

Yapılışı:

  1. Süt, şeker, sıvıyağ ve kakaoyu mikserle çırpın. Bu karışımdan 1 çay bardağı ayırın.
  2. Kalan karışıma yumurtayı ekleyin ve çırpın. Daha sonra kabartma tozu eklenmiş unu da ilave edin ve tekrar çırpın.
  3. Mikrodalgada kullanılan bir kapı yağlayın ve karışımı dökün. (Ben küçük kare borcamı kullandım tam geldi.)
  4. Mikrodalgayı 800 watt ve 8 dakikaya ayarlayın.
  5. Fırından çıkan kek biraz ılıyınca kakaolu karışım üzerine dökün ve dilimleyin.

Harika bir tatlı krizi yatıştırcınız hazır...

Hamiş: 8 dk bana yeterli gelmedi iki kere 1'er dk daha çalıştırdım. Belki sizin fırınınızda gerekmeyebilir.

Related Posts with Thumbnails